Konferansında Bilal SAMBUR:
“İslam, bütün insanların eşit haklara sahip olduğunu ifade eden dindir. Bütün insanların onur, hak ve özgürlük açısından eşit olduğu fikri, İslami bir fikirdir. İslam, özgürlük, tevhit ve hukuk üçgeni çerçevesinde anlaşılmalıdır.
Günümüzde özgürlük fikri, din dışı hale getirilmiş, hatta İslam’a karşıt hale getirilmiştir. Özgürlük düşüncesinin hem insani, hem ilahi bir değer olduğu unutulmamalıdır. Tevhit, özgürlük ve hukuku birlikte ele alan yeni bir Müslüman teolojisine ihtiyaç duyulmaktadır.
İslam, fıtrat dinidir. İnsan fıtratının kendisi özgürdür. Başka bir ifade ile fıtrat dediğimiz insanlığımız özgürlüğümüzden başka bir şey değildir. Fıtrat olarak özgürlüğümüz, kendimizi sürekli olarak inşa, ihya ve yenileme faaliyetidir.
Hristiyanlık’ta kilise kurumu, her zaman insan özgürlüğünün önüne engel olarak çıkartılmıştır. İslam’da da fıkıh adına insan fıtratı yani özgürlüğü sınırlanmaya, kontrol edilmeye çalışıldığını görmekteyiz. Fıkıh, insan özgürlüğüne karşı konumlandırılamaz. İnsan özgürlüğünü ortadan kaldırmayı amaçlayan bir fıkıh, fıkıh olmadığı gibi İslami de değildir. Fıkıh, insanın özgürlüğünün üzerinde geliştiği zemindir. İnsanın kendisi için neyin iyi neyin kötü olduğunu bilmesi, fark etmesi, bu konuda derin bir kavrayış geliştirmesi ancak özgürlükle gerçekleştirilebilir. Sahih anlamda fıkıh, ancak özgürlükle var olabilir.
Özgürlük fikri, hiçbir kültür, medeniyet veya ideolojinin tekeline bırakılamaz. Özgürlük, çoğu zaman sanıldığının aksine Batnın malı olan Batılı bir fikir değildir. Özgürlük, Allah’ın bütün insanlara verdiği bir nimettir. Özgürlüğü her insanın sahip olduğu doğal bir hak olarak tanımak lazımdır.
Özgürlüğü, insan fıtratının kendisi olarak tanımlayan İslam, devlet, hükümdar, ulema, kilise veya hiç bir otoriteyi insanın üzerinde bir yere yerleştirmemiş, hiçbir otoriteye, kişiye veya insana hükmetme imtiyazı tanımamıştır. Yönetimin hukukla sınırlanması, İslam’ın kişinin hak ve özgürlüklerini korumak amacıyla geliştirdiği bir fikirdir. Her türlü otoriteryanizm, totaliteryanizm, diktatörlük, tek adamlık veya krallık İslam’la bağdaşmamaktadır. Keyfi ve zorla insana hükmeden her türlü güç, insan ve İslam karşıtıdır.
Hayat, hürriyet, mülkiyet ve mutluluğun araştırılması hak ve özgürlükleri, ancak hak, onur ve hür olmakla mümkündür. İslam, var oluş nedeni olarak insanın hayatının, malının, aklının, dininin ve neslinin korunmasını esas almaktadır. İslam, insan hak ve özgürlüklerini kendisinin var oluş nedeni olarak kabul eden sahih fıtrat dinidir.
İslam, insan ilişkilerinin zorbalık ve baskıyla zehirlenmemesi gerektiğini ifade emektedir. Dinde zor ve zorbalığın olmaması, İslam’ın mottosudur. Hak ve batılın, doğru ve yanlışın birbirinden ayrılması için zor ve zorbalığın değil, hukuk ve özgürlüğün var olması gerekmektedir.
İslam, özgürce Müslüman in olmayı gerektirmektedir. Günümüzde Müslüman olmak ile özgür olmak birbiriyle zıt olan olgular olarak anlaşılabilmektedir. Müslüman olmak için özgür olmaktan vazgeçilemeyeceği gibi, özgür olmak için de Müslüman olmaktan vazgeçilemez. Özgürlük, Müslüman olmanın şartı, Müslüman kalabilmenin ve yaşayabilmenin olmazsa olmazıdır.
Kur’ān’ın antropolojik vizyonu özgür ve onur sahibi insandır. İnsan, özgür olarak doğru veya yanlış seçimler yapabilir. Hakikat adına , insanı yanlış seçimlerden alıkoymak için insana zorla müdahale edilemez. Kur’ān için insanın seçim özgürlüğünün korunması olmazsa olmazdır. Kur’ān, hiç bir gerekçe ile insanın seçim özgürlüğünün kısıtlanmasını ve ortadan kaldırılmasını meşru görmemektedir.
İslam, dini, felsefi, entelektüel, bilimsel, sanatsal, ahlaki, manevi, siyasal ve sosyal hayatının zor ve zorbalıktan temizlenmesi gerektiğini evrensel bir ilke olarak ortaya koymaktadır. Ancak insanlık, hayatın neredeyse her alanında zor ve cebir kullanmayı ana norm haline getirmiştir. İnsani başarısızlıkların ve felaketlerin temelinde zor ve şiddetin kullanılması vardır. İnsanlar, istedikleri bir hayat tarzını seçebilirler, yaşayabilirler ve savunabilirler. Bütün bu süreçlere, hiçbir şekilde zor kullanma yoluyla müdahale edilmemesini gerektirmektedir.
İnsanların din özgürlüğünü din adına ortadan kaldırmak, İslam’la bağdaşmamaktadır. İnsanlar, bir dini kişisel veya sosyal olarak yaşama, kurumlarını kurma, eğitimini verme, bir dini görüşü eleştirme veya reddetme, kendilerine uygun inancı seçme hakkına sahiptirler. İnsanlar, din özgürlüklerini kullanmaktan dolayı hiç bir şekilde cezalandırılamazlar.
Fıtrat, insanın kendisi olmasını, kendisine ait olmasını ve kendine uygun bir hayat yaşamasını gerektirmektedir. Özgürlük, insanın kendi hayatını, fıtratını ve insanlığını nasıl yaşayacağının kendisi tarafından belirlenmesidir. Hiç kimse, dışarıdan bir otoritenin, şahsın veya grubun isteklerine uygun olarak yaşamaya zorlanamaz.
İslam, insanı sadece Allah’a kul tutmakla sorumlu tutmaktadır. İnsanın Allah’ın dışında hiç bir otoriteye, güce, kişiye veya gruba kul olması kabul edilemez. İnsanın, bütün bağımlılıklardan ve sorumluluklardan kendisini arındırması gerekmektedir. İslam’ın insan özgürlüğünün ve sorumluluğunun temeline Allah’ı yerleştirmesi, insanın yapay bir şekilde köleleştirilmesinin önünde engel oluşturmaktadır.
Tevhit ilkesi, insanın insanı kontrol etmesini ve yönetmesini yasaklamaktadır. İnsanın insanı kontrol etmesi sapkınlığı, insan onuru ve özgürlüğüyle bağdaşmamaktadır. Hiçbir insan bir diğerine hükmetme ayrıcalığına sahip değildir. İnsanlar, birbirlerini kontrol etmek ve hükmetmek yerine birbirlerinin özgürlüklerine ve haklarına tam olarak saygı göstermeyi öğrenmelidirler.
İslam, fıtrat dini olarak özgür olmayı gerektirmektedir. Ancak insanlığın sahih fıtrat dini olmaktan kabilevi ve kolektivist bir dine indirgenmesi halinde, İslam, özgürlükle, insan onuruyla, çoğulculukla, akılla bağdaştırılmaz hale getirilmektedir. Müslüman olmak, bir kabileye ait olmak değildir. Müslüman olmak, insanlığın özgür, onurlu, akıl sahibi, yaratıcı ve dinamik bir ferdi olmak demektir. Müslüman olmak, kendisini diğer insanlardan üstün gören, onlara hükmetmeyi amaç edinen ve bütün dünyayı hegemonyasına almak isteyen kişi değildir. Müslüman olmak, bütün insanları eşit ve özgür gören, diğer insanlarla birlikte özgürlük, hukuk ve barış içinde yaşamayı seçen insandır. Özgürlük, insanın kendisi olmasıdır.” Diyerek konferansının soru cevap kısmına geçildi.
Enstitümüzce günün anısına konferansa katkılarından dolayı Prof. Dr. Bilal SAMBUR’a bir plaket takdim edildi.