Açar: Batıya gitmelerin; Cumhuriyet öncesinden günümüze, paşalarla başlayan, yönetimden kaçanlar, basın-yayın organı çıkarmak isteyenlerle devam eden, batıyla tecrübesini elde etmek için gönderilen insan potansiyellerimizin buralara gelmelerinin yaklaşık 175 yıllık bir serüveni olduğunu vurguladı. Ancak bu ziyaretlerin; ilmi, kültürel ve nitelik açısından kazanımlarının sarf edilen emek, insan gücü ve kalitesine, kurumlaşmasına etkisinin cılız sonuçlardan öteye gitmediğine dikkat çekti. Üniversite camiası için kısmen etkisi değişim ve dönüşümden söz edilebilir.
Oxford’a gidişinin bilinçli, ilahiyat konularına, batı felsefesine, bilimsel bilgi birikimine sahip olan ve Kur’ān hakkında tezleri bulunan bir ilim insanı olarak orada araştırmalar yaptığına değindi.
Açar, oradaki araştırmalarının Metin yorum ilmi (=Hermeneutics) üzerine olduğunu, batı felsefesinin Eski Ahid yanında Yeni Ahid ile ilişkisini, Hırıstiyanlığın değişimini ve gelişimini çözdüğünü ve bir anlamda Hz. İsa biyografisi ve aktarımı olan Yeni Ahid metinlerini değerlendirme de “vahiy” kavramı ile “ilham” kavramlarını algılayışları dini tutumlarını belirlediğini söyledi.
Açar, Kur’ān’ın İncil’den bahsettiğini incillerden bahsetmediğini ve dolayısıyla Hz. Musa’ya, Hz. İsa’ya inen vahiyleri teyit ettiğini, ancak ne Eski Ahid ne Yeni Ahid Kur’ān’a gönderme yapmadığı gibi, Kur’ān’da ne Eski Ahid’e ne Yeni Ahid’e gönderme de bulunduğunu belirtti. Hz. İsa’nın dilinin Aramice olduğunu, şu an Aramice İncilin olmadığını, o İncil’in İbranice ve Grekçe çevirilerinin mevcut olduğunu ancak bu tercümelerin de problemler oluşturduğunu, Hz. İsa’ya atfedilen “tanrının oğlu” ifadesinin tercümelerle ters yüz edilmiş olduğunu, bizdeki abd(kul) kavramının oğul diye tercüme edildiğine dikkat çekti.
Açar; metinleri yorumlarken dikkat edilmesi gereken ilkelerin olması gerektiğini ancak ne genel ilkelerin ne de özel ilkelerin gözetilmediğini, özel metinleri yorumlama konusunda hem Müslümanların hem Hıristiyanların ve hem Yahudilerin bu ilkeleri tarihi süreç içinde yerli yerine oturtamadıklarını gözlemlediğini, kelime düzeyinden başlayıp, fiil yapısı ve anlamı, cümle yapıları, anlamları, pasajlar ve paragrafların birbiriyle ilgisi, teşbihler, kıssalar, mecazların ortak olan sorunlar olduğunu tespitini yaptı.
Bu sorunların dünya görüşü ve ona bağlı olarak akıl ve hikmetle çözülebileceğini, Kur’ān hikmetinin; ilahi hikmeti (insan aklının bulamadığı) ve beşeri hikmeti (felsefe ve diğerleri) içerdiğini, hikmetin; düşüncede isabet, davranışta isabeti gerektirdiğini, Kur’ān sistemine nufûz ve hakimiyet gerektirdiğini, dinamik bir düşünceyle gerçek ve vahiy bağıntısı içinde metin tarihi olmaktan çıkarak canlılık kazanacağını, yol göstereceğini, Kur’ān’ın hikmetinin öneminin burada olduğunu belirti.
Açar; Oxford’un; iç içe geçmiş 39 öğretim kurumunu içinde barındıran, 140 bin nüfusu olan, bir üniversite şehri olduğunu belirterek, slâyt gösterisiyle tanıtımını yaparak konuşmasını bitirdi. Konuşma sonrası soru-cevap kısmına geçilerek konferans sonlandırıldı.