Açar: “Bilgiden Hikmete” konusunun düşünce tarihinde pek çok şeyi ifade ettiğini, Grek düşüncesine uzanan Batı Düşüncesiyle hesaplaşmanın gerekliliğinden ve bugün dünyaya büyük ölçüde egemen olan anlayışın “Batılı bilgi anlayışı, felsefesi / dünya görüşü” bulunduğuna işaret ederek konuya giriş yaptı. İki düşünsel devrim sonucu modern Batı Düşüncesinin oluştuğunu açımladı:
1. Düşünsel devrim olarak (Modern bilgi anlayışı); 16. ve 17.yy (Galileo, Kepler, Descartes ve Newton vb.) düşünürlerinin dillendirdiği modern düşüncenin alt yapısını sağlayan ve modern bilgiyi etkileyen görüşlerinin yer aldığını, bilimsel atılımın (a-) rasyonel (akli) öğe ile (b-) empirik (deneysel) öğelerin birlikte ele alınmasıyla geliştiğine dikkat çekti.
Modern bilimin kuruluşunda bazılarının iddia ettiği gibi, Müslümanların etkisinin olmadığını, fakat Modern öncesi ortaçağ dönemine Müslüman düşüncesinin katkıları, bilhassa Batı düşüncesine Endülüs üzerinden yansımaları söz konusu olduğunu belirtti.
2. Düşünsel Devrim: fizik, matematik, biyoloji alanındaki sıçramalar (ve 18.yy Aydınlanmasın)dan hareketle, özellikle Fransız aydınları tarafından (Voltair, Diderot vb.) bu sıçramaların sosyal ilerlemelere de yol açacağı varsayıldı. Bilimsel gelişmelerden sosyal ilerlemelere doğru aydınlıklı bir dünya inşa etmek umudu beklentisi içinde olduklarını açıkladı.
Modern bilgi anlayışı ve bilimsel bulgulardan öğrenmenin kazanımları kaçınılmaz olarak sosyal ve insani ilimlere modern bilgi açısından bakma gereğini doğurmuştur. Yani doğa bilimleri çerçevesinde değerlendirmeye yol açtığını ve şuan mevcut bütün disiplinlerin tamamen bilimci bir perspektiften öğretimler yapması ve bugün akademik araştırmaların; bilginin nasıl yapılıp kullanılacağına adanması bu iki yönelimin sonucu olduğunu vurguladı.
Açar: Bugün, üçüncü bir düşünsel devrime ihtiyaç bulunduğunu belirtti. Bu devrimi yapabilme şansının, değerlerini kaybetme durumunda olan ve değerlerini kaybetmemesi gereken Müslümanlar olduğunu belirtti. Düşünsel devrim; bilginin, amaç ve yöntemlerini dikkate alarak bireysel, toplumsal ve kurumsal açıdan yeniden gözden geçirmemizin gerekliliğini kaçınılmaz kılmaktadır.
Açar tezini: “İyi bir dünya, aydınlıklı bir dünya ancak hikmete dayalı bir bilgi anlayış ile mümkün olabileceğini, insani ve sosyal araştırmaların da doğalarına uygun yöntemlerle incelenmesi gerektiğini, bununla birlikte insan ve toplum/sosyal bilimler olarak değil! (Yaşam sorunları ile ilgisinden dolayı) İnsani ve sosyal araştırmalar olarak ele alınmasına dikkat çekti. Araştırmanın düşünsel ve insani amacı: insanlığa yardımcı olmasıdır.
Hikmetin; “araştırma, anlama ve uygulamada kişi ve diğerleri için uygun olanda isabet etmek” olduğuna işaret ederek, yaşanan sağlıktan, ziraattan, ulaşımdan, iletişime teknolojik hızlı değişim-dönüşümün varlığını belirtti. Bilgi edinimi ve kullanımının “hikmet”ten bağını koparması nedeniyle, insana ve çevreye zararı küresel boyutlara ulaştığına değindi.
Sonuç olarak, Sn. Açar, (a) Aydınlamanın göremediğini görmek ve düzeltmek (b) Her akademik disiplin (branş)in, kendi araştırma disiplininin araştırma tarzını değiştirmek zorunda olduğunu ve disiplinlerin insanla, toplumla, ahlakla yeniden bağını kurmak durumunda bulunduğunu, ihtiyaç duyduğumuzun ise hikmet olduğunu vurguladı. Konferans yöneltilen sorular ve verilen cevaplarla son buldu.